2. Bölüm - Darwinistler Sahtekarlıklarla Dünyayı Aldattılar 3/5
4.
"Ara Fosil Bulundu" İddası Bir Sahtekarlıktır
Darwin'in Türlerin Kökeni kitabının orjinal nüshası
Darwin
döneminde ara fosillerin yokluğu, aşılabilir bir problem olarak görülüyordu.
Darwin, yeryüzü katmanlarında teorisini doğrulayabilecek tek bir ara fosil
bulunamamış olmasını şaşkınlıkla karşılıyor, ama yine de bunların
"gelecekte bulunacağına" inanıyordu. Türlerin Kökeni kitabının "Teorinin Zorlukları" bölümünde
konuyla ilgili olarak şunları yazmıştı:
Eğer
gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara
geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam
olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat
niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak
bulamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu
değil? 47
Darwin'in
beklentisini yalanlayan ve yaklaşık 150 yıldır bir tane bile bulunamayan ara
fosiller, Darwin'in teorisini yerle bir etti. Yapılan kazılar sonucundan 500
milyondan fazla fosil çıkarıldı. Bu fosiller, Darwinizm’in dehşetli yenilgisini
kesin olarak ilan ettiler. bu fosillerin tamamı tam ve mükemmel canlılara
aittiler. Büyük bir kısmı günümüzde yaşayan canlıların milyonlarca yıl önceki
örnekleriydiler. 500 milyon fosil arasında ise bir tane bile ara fosil
bulunmuyordu.
Ara
fosil yokluğu Darwinizm'in ölümü demekti ve batıl Darwinizm dininin
savunucuları tarafından kabul edilemez bir durumdu. İşte bu nedenle
Darwinistler, geleneksel yöntemlerine başvurdular ve hayali ara fosiller
üretmeye başladılar. Bugün Darwinist kaynaklı yayınlara, bu konuyu işleyen lise
ve üniversite kitaplarına baktığımızda ara form adı altında tanıtılmış olan tüm
canlı fosillerinin aslında birer sahtekarlık ürünü olduğunu görürüz. Kimi zaman
soyu tükenmiş canlılar, kimi zaman hayali çizimler, kimi zaman tek bir diş
fosili, kimi zaman da bir laboratuvar ortamında hileyle hazırlanmış kafatasları
kullanılarak üretilmiş olan bu uydurma deliller, ara fosil olmayışının ve
Darwinizm'in bir aldatmaca olduğunun önemli birer kanıtıdır.
Matematik
profesörü Wolfgang Smith ara fosil olmadığı gerçeğini açıkça itiraf eden bilim
adamlarındandır:
"En
temel düzeyde, çok açık ve ayrıntılı şekilde ortaya çıkmıştır ki, ara fosil
yoktur ve sözde kayıp halkalar gerçek anlamda var olmamıştır."48
Evrimci
paleontolog Stephen Stanley ise ara fosil olmadığı gerçeğiyle ilgili şu
yorumları yapmaktadır:
Bilinen
fosil kayıtları büyük bir morfolojik geçişi gerçekleştirebilen tek bir filetik
(ırka ait) evrim örneği bile gösterememiştir bu nedenle de basamaklı modelin
geçerli olabileceğine dair bir kanıt da sunmamaktadır.49
Yeryüzünde 380'den daha fazla fosil yatağı bulunmaktadır. Bu fosil yataklarından şimdiye kadar 250 milyondan fazla fosil çıkarılmıştır. Bu fosillerin tamamı yaratılışı ispat etmektedir. Ele geçirilen fosillerden ise tek bir tanesi bile ara fosil değildir. Tüm fosiller yaratılışı ipsat etmektedir...
Kansas
Üniversitesi'nden Jeolog Ronald R. West'in ise bu konudaki yorumu şöyledir:
Eğer
evrim doğru olsaydı, fosil kayıtlarının şunları göstermesi gerekir:
1. Hayata dair deliller taşıyan en eski
kayaçlarda fosilizasyona girebilecek en eski başlangıç yaşam formlarına
rastlanmalı,
2. Daha genç kayaçlar daha komplex
yaşam formlarının fosillerinin delillerini taşımalı,
3. Yaşam formlarında basitten daha
karmaşığa doğru basamaklı bir geçiş olmalı,
4. Çok yüksek sayıda ara geçiş formları
fosilleri olmalıydı.
Oysa
ki, birçok bilim adamının yazdığının aksine, fosil kayıtları Darwin'in evrim
teorisini desteklemez.50
Darwinistler,
şimdiye kadar tek bir gerçek ara geçiş form örneği getirememişlerdir. Yeryüzü
katmanlarından tek bir tane bile ara fosil çıkarılmamıştır. Evrim müzelerinde
sergilenen tek bir gerçek ara form örneği yoktur. 500 milyon fosilin tamamı
evrimi reddetmiştir. Bunların tümü, ya günümüzde yaşayan ya da soyu tükenmiş
canlıların, tam, eksiksiz, mükemmel fosil örnekleridir.
Ara
form yokluğu artık Darwinistlerin bile inkar edebilecekleri gibi değildir. Kimi
zaman Darwinistler, çeşitli zorunluluklar karşısında bunu açıkça belirtmek
durumunda kalırlar. Buna bir örnek evrimci paleontolog Colin Patterson'un
konuyla ilgili ifadeleridir:
Evrimsel
geçişlere dair kitabımdaki (Evolution) doğrudan örnek eksikliği konusundaki
yorumlarınıza tamamen katılıyorum. Eğer fosil ya da canlı bildiğim bir tane
olsaydı, kesinlikle kitabıma eklerdim... Açık konuşacağım fosil kayıtlarında,
birinin sağlam bir argüman oluşturacağı tek bir tane ara geçiş formu yoktur.51
Ara
form yokluğu, Darwinistlerin büyük çoğunluğunun yaptığı gibi laf arasında
geçiştirilecek veya önemsiz bir konu gibi karşılanacak bir durum da değildir.
Ara form yokluğu evrimin yokluğu anlamına gelir. Evrim teorisinin geçerli
olması için tek bir fosil yeterli değildir, birkaç fosil de yeterli değildir.
Bu fosillerin milyonlarca olması gerekir. Fakat mevcutta bir tane bile ara
fosil bulunmamaktadır. Dolayısıyla yalnızca bu gerçek – yani 2000'li yılların
başlarında fosil kayıtları yaklaşık %100'e ulaşmışken milyarlarca olması
gereken ara fosillerden tek bir tanesine bile ulaşılamamış olması – evrimin bir
yalan olduğunun başlı başına çok güçlü ve kesin bir kanıtıdır.
Oxford
Üniversitesi zooloji bölümünden Mark Ridley fosil kayıtlarının evrime bir
Darwinist yalanı ortaya çıkarmak dışında hiçbir şey sağlamadığını şu şekilde
açıklamıştır:
İster
aşamalı ister sıçramalı evrimi savunuyor olsun, hiçbir gerçek evrimci, fosil
kayıtlarını özel yaratılışın karşısında evrimi savunmak için kullanmaz...52
İlginç
olan, Darwinistlerin -bu gerçeğe rağmen- daha sonra örneklerini göreceğimiz
gibi, eksiksiz, tam, mükemmel formdaki fosilleri halen ara fosil olarak sunmaya
çalışmaları veya ara form fosillerini kendileri üretmeleridir. Sahtekarlığa
başvurulmasının sebebi kuşkusuz bilimsel gerçek bir delil getirememeleri,
çaresiz kalmalarıdır. Darwinizm'i sahte yapan en önemli unsur zaten bu batıl
dinin savunucularının, yalana, aldatmaya mecbur olmalarıdır. Bu batıl dini savunanlar
sözde bilim adına hareket ettiklerini söylemektedir, oysaki bilimin getirdiği
sonuçlar evrim teorisini açıkça yalanlamaktadır. Darwinistlere göre, batıl
Darwinizm dininin ayakta kalması yalnızca sayısız yalan yoluyla
gerçekleştirilebilir. Bu nedenledir ki Darwinistlerin, bu düsturun bir parçası
olarak yaptıkları "ara fosil bulundu" propagandası da büyük bir
sahtekarlıktır.
Ara fosil bulamayan Darwinistler, çözümü soyu tükenmiş canlıları ara form olarak göstermekte bulurlar. Oysa bu canlılar, tam, eksiksiz, mükemmel canlılardır. |
5.
Darwinistlerin Yaşayan Fosilleri Örtbas Etmeye Çalışmaları Bir
Aldatmacadır
Darwin,
araştırmaları sırasında Ginkgo ağacının yaprağının fosilini bulduğunda oldukça
şaşırmıştı. Günümüzde yaşayan bir canlının aynısı, milyonlarca yıl önceki
katmanlarda bugünkü şekli ile vardı. Teorisinin geçersizliğini kanıtlamaya
yeterli olan ve Darwin'i gerçekten de endişeye sürükleyen bu fosil, yine
Darwin'in kendisi tarafından "yaşayan fosil" olarak adlandırılacaktı.
50 milyon yıllık ginko yaprağı fosili günümüz ginko yaprağıyla aynıdır.
Darwin
eğer şu anda yaşıyor olsaydı, kuşkusuz bu konudaki endişesi çok daha büyük
olurdu. Çünkü gingko, günümüze kadar gelmiş tek yaşayan fosil değildir. Yeryüzü
tabakalarından çıkarılmış 500 milyondan fazla fosilin bir kısmını tam ve
mükemmel soyu tükenmiş canlılar, büyük bir çoğunluğunu ise yaşayan fosiller
oluşturmaktadır. Şu an var olan türlerin büyük bir kısmının milyonlarca yıllık
fosil örnekleri bulunmuş ve sergilenmiştir. (Detaylı bilgi için Bkz.
http://www.yaratilismuzesi.com/fosiller/ ve http://www.yaratilisatlasi.com/)
Günümüzde yaşayan atlar, zürafalar, balıklar, köpekler, kuşlar, sürüngenler şu
anki halleri ve görünümleriyle milyonlarca yıllık izler bırakmışlardır. Yaratılış Atlası adlı eserin tüm
ciltlerinde, ülkemizde düzenlenen çeşitli sergilerde ve Yaratılış Müzesi adlı
internet sitesinde sergilenmekte olan fosiller, bahsi geçen örneklerin yalnızca
bir kısmıdır. Söz konusu örnekler o kadar fazla sayıdadır ki, neredeyse
günümüzdeki her canlı milyonlarca yıllık türdeşi tarafından temsil
edilmektedir. Ve bu fosiller, günümüz canlılarıyla mükemmel bir uyum
göstermektedir. Milyonlarca yıl önceki
fosiller ile günümüz canlıları arasında hiçbir fark yoktur. Canlılar değişmemişlerdir.
İlk yaratıldıkları halleri gibidirler.
Amerikan
Doğa Tarihi Müzesi Müdürü tanınmış evrimci paleontolog Niles Eldredge, evrimin
en büyük çıkmazlarından biri olan yaşayan fosiller gerçeği karşısındaki
acizliklerini şu sözlerle açıklamıştır:
Yaşayan
bir organizma ile onun uzak jeolojik geçmişteki fosilleşmiş ataları arasında
karşılaştırabileceğimiz herhangi bir parça üzerinde neredeyse hiçbir değişiklik
yok gibi görünmektedir. Yaşayan fosiller, evrimsel durağanlık fikrinin uç
derecede somut örnekleridir... Yaşayan fosillerin sırrını tam anlamıyla
çözemedik.53
Her
ne kadar Niles Eldredge Darwinistlerin çaresizliklerini kendince gizlemeye
çalışıp "evrimsel durağanlık" ifadesini kullanarak, "sanki
geçmişte evrimsel bir süreç yaşanmış ama durağanlığa uğramış" gibi bir
izlenim oluşturmaya çalışsa da, gerçek şudur: Fosil kayıtları, tarihin hiçbir
döneminde evrimsel bir süreç yaşanmadığını ispatlamaktadır. Tüm canlı türleri
bugün sahip oldukları özelliklerle bir anda ortaya çıkmış ve on milyonlarca sene
boyunca en küçük bir değişikliğe dahi uğramamışlardır. Balıklar hep balık,
sürüngenler hep sürüngen, memeliler hep memeli, insan da hep insan olarak var
olmuştur. Darwin'in en büyük beklentisi olan fosil kayıtları Darwin'in
teorisini çürüten en güçlü delil olmuştur.
Yaşayan Fosiller | |
1. 54-37 Milyon Yılllık Sassafras Yaprağı Fosili | 4. 110 Milyon Yıllık Tarpun Balığı Fosili |
7. 65 Milyon Yıllık Vaşak Kafatası Fosili | 10. 3,9 Milyon Yıllık Deve Kafatası Fosili |
Kuşkusuz
bu durum, tek bir ara fosil ile bile desteklenmeyen evrim teorisi için büyük
bir yıkımdır. İşte bu nedenle, varlıkları Darwinist bilim çevreleri tarafından
çok iyi bilinmesine rağmen, yaşayan fosiller, hiçbir zaman gündeme getirilmez,
örtbas edilirler. Evrimci kaynaklara bakan bir kişi, sadece birkaç tane yaşayan
fosil olduğu izlenimine kapılacaktır. Çünkü Darwinistler tarafından ön plana
çıkarılan yalnızca birkaç yaşayan fosil vardır. Yine aynı kaynaklarda bu birkaç
fosilin bir mucize eseri değişmeden kaldıkları ve sayısız hayali evrim delili
içinde birer "istisna" oldukları görünümü verilmeye çalışılır.
Oysa
bu bir aldatmacadır.
Amerikalı
paleontolog S. M. Stanley, fosil kayıtlarının ortaya koyduğu gerçeğin, bilim
dünyasına hakim olan Darwinist diktatörlük tarafından nasıl göz ardı edildiğini
ve ettirildiğini şöyle anlatır:
Bilinen
fosil kayıtları kademeli evrimle uyumlu değildir ve hiçbir zaman da uyumlu
olmamıştır. İlgi çekici olan şey, birtakım tarihsel koşullar aracılığıyla, bu
konudaki muhalefetin gizlenmiş oluşudur... Çoğu paleontolog, ellerindeki
kanıtların Darwin'in küçük, yavaş ve kademeli değişikliklerin yeni tür
oluşumunu sağladığı yönündeki vurgusuyla çeliştiğini hissetmiştir... Ama
onların bu düşüncesi susturulmuştur.54
Ne
kadar susturulmaya çalışılsa da ortada artık gizlenemeyecek açık bir gerçek
vardır: Yaşayan fosiller milyonlarcadır. Şu an Darwin'in evrim teorisi, fosil
kayıtlarının verdiği sonuçlar karşısında kesin olarak yenilgiye uğramış
durumdadır. Bilimsel bulgular, Darwinizm'i çökertmiştir. Darwinistler, artık
yaratılış gerçeğinin delilleri olan bu fosilleri saklayamamaktadırlar.
Gerçekler ortaya çıkmış, Darwinizm'in çöküşü Darwinistlerin en büyük dayanağı
olan fosil kayıtları tarafından ilan edilmiştir.
Darwinist
tuzak bozulmuş durumdadır. Darwinizm'e göre teoriyi desteklemesi beklenen
fosiller, Allah'ın izni ve takdiri ile Darwinizm'in sonunu getirmiş
bulunmaktadır. İnsanlar, canlıların tümünü Allah'ın yoktan yaratmış olduğu
gerçeğini bu vesileyle kesin olarak görmüş bulunmaktadırlar. Bu delil
görüldükten sonra, aksi iddialarla ortaya çıkmanın hiçbir değeri ve hiçbir
etkisi yoktur. Yüce Allah, kaderde deccalin sistemini baştan yıkılmış, yok
olmuş olarak yaratmıştır. Bu gerçek, herkes tarafından açıkça, tartışmasız şekilde
görülmektedir. Yüce Rabbimiz tüm varlıkları yoktan yaratmış olduğunu
ayetlerinde şu şekilde haber vermektedir:
Nasıl
oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi
yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz. Sizin için
yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de
onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, her şeyi bilendir. (Bakara
Suresi, 28-29)
6.
Kambriyen Fosillerinin 70 Yıl Saklanması Bir Aldatmacadır
Canlı
tarihinin en eski devirlerinden biri olan Kambriyen dönemi, 543-490 milyon yıl
öncesini temsil eder. Bu dönemin öncesinde tek hücreli canlılar ve birkaç çok
hücreli türü hüküm sürerken, aniden tam ve mükemmel halleri ile olağanüstü bir
canlı çeşitliliği meydana gelmiştir. Bu canlıların tümü, önceki canlılardan çok
farklı şekilde, günümüz canlılarına ait olağanüstü komplekslikte özelliklere
sahiptirler. Bu özelliğiyle Kambriyen dönemi evrim teorisine büyük bir
darbedir.
Kambriyen
dönemine ait fosilleri bulunan canlılar, günümüzde var olanlar da dahil olmak
üzere 55 filumun örneğini vermektedir. (Filum: Canlıların temel vücut
yapılarına göre sınıflandırılmaları için kullanılan "alem"den sonraki
en büyük kategori). Bir başka deyişle günümüz canlılarının, hatta daha da
fazlasının temel vücut yapıları, günümüzden yaklaşık 540 milyon yıl önce
mükemmel şekli ile vardır. (Günümüzde var olan filum sayısı 35'tir.) Kambriyen
canlıları, mükemmel komplekslik gösteren günümüz canlılarından farksız
varlıklardır. Bu durum, Darwin'in hayali evrim ağacına ters düşmekte, hayali
evrim süreci için belirlenen sahte gelişimi altüst etmektedir. Darwin'in evrim
teorisine göre, sözde tesadüfen oluşan ilk hücrenin ardından tek hücreliler
yeryüzünde hüküm sürmeli, bunun ardından basit yapılı çok hücrelilerle başlayan
hareketli yaşam, suda yaşayan tek bir filum ile devam etmelidir. Filum sayısı
zamanla artmalı, bununla orantılı olarak da türler çoğalmalıdır. Fakat
Kambriyen bulgularının ortaya çıkardığı gerçek bu şekilde olmamıştır. Darwin'in
evrim ağacı tamamen tersine dönmüş, günümüzdekinden çok daha fazla sayıda
çeşitlilik, canlı tarihinin daha ilk başında, tek hücrelilerden hemen sonra
kendini göstermiştir. (Detaylı bilgi için bkz. Darwin'in Anlayamadığı Kambriyen, Harun Yahya)
Kambriyen döneminde, tam ve mükemmel halleri ile olağanüstü bir canlı çeşitliliği aniden ortaya çıkmıştır. |
Darwinist
ideolojiye sıkı sıkıya bağlı koyu bir Darwinist için bunu keşfetmek büyük bir
yıkımdır kuşkusuz. ABD'nin en ünlü müzelerinden Smithsonian Institution'da
(Smithsonian Müzesi) yönetici ve paleontolog olan Charles Doolittle Walcott da
bu sapkın dinin en sadık mensuplarından olduğu için ilk olarak 1909 yılında
keşfetmeye başladığı Kambriyen fosillerinin çeşitliliği karşısında dehşete
düşmüştü. 1917 yılına kadar devam eden çalışmasında toplam 65.000 fosil örneği
topladı. Bunların tümü Kambriyen döneminin kompleks canlılarına aitti.
Darwinist
sahtekarlıklar göz önüne alındığında, Darwinizm'in yıkımının habercisi olan bu
fosillerin bir Darwinist tarafından bulunması ve ardından aynı Darwinist
tarafından saklanması da sürpriz değildir kuşkusuz. Walcott, mensup olduğu
batıl dini adeta yok eden, inançlarına ters düştüğü için kendisini dehşete
düşüren bu fosilleri gizlemeye karar verdi. Çektiği resimleri ve belgeleri
Smithsonian Müzesi'ndeki çekmecelere kilitledi. Bu özel ve önemli fosillerin
ortaya çıkması ancak 70 yıl sonra mümkün olacaktı.
İsrailli
bilim adamı Gerald Schroeder bu konuda şu yorumu yapar:
Eğer
Walcott isteseydi, fosiller üzerinde çalışmak üzere bir ordu dolusu öğrenciyi
görevlendirebilirdi. Ama evrim gemisini batırmamayı tercih etti. Bugün Kambriyen
Devri fosilleri Çin'de, Afrika'da, İngiliz Adaları'nda, İsveç'te ayrıca
Grönland'da da bulunmuş durumdadır. (Kambriyen Devrindeki) Patlama, dünya
çapında yaşanmış bir olaydır. Ama bu olağanüstü patlamanın doğasını tartışmak
mümkün olmadan önce, bilgi gizlenmiştir.55
Walcott'un
bulgulara ulaştığı Burgess Shale'deki Kambriyen fosilleri, Walcott'un ölümünden
on yıllar sonra yeniden incelendi. "Cambridge grubu" olarak anılan ve
Harry Blackmore Whittington, Derek Briggs ile Simon Conway Morris'ten meydana
gelen uzmanlar ekibi, 1980'lerde fosilleri detaylı bir şekilde analiz ettiler.
Ve faunanın Walcott'un belirlediğinden çok daha çeşitli ve sıradışı olduğu
sonucuna vardılar. Fosillerin bir kısmının, günümüzde bilinen canlı
kategorileri altında sınıflandırılamayacağı, dolayısıyla şimdikinden farklı
filumların örneklerini verdikleri yönünde görüş bildirdiler. Canlılar, 543–490
milyon yıl öncesinde süregelmiş Kambriyen döneminde, mükemmel ve kompleks
halleri ile aniden ortaya çıkmışlardı.
Kambriyen dönemi canlılarından biri olan trilobitlerdeki bileşik göz yapısı, günümüzde yusufçuk böceği ve arı gibi eklem bacaklılarda aynen mevcuttur. 540 milyon yıl öncesinin bu muhteşem sanat harikası, Allah'ın hayranlık uyandırıcı eserlerinden biridir. |
Ortaya çıkan sonuç Darwinistler adına öylesine beklenmedikti ki, bilim adamları bu ani hareketi bir "patlama" olarak adlandırdılar. "Kambriyen Patlaması"; bilim tarihinin en benzersiz, evrimci bilim adamları açısından ise en açıklamasız olaylarının başında geliyordu. Her konuda çıkmazda olan evrim teorisyenlerinin karşılaştığı bu bulgular sonucunda, propaganda amaçlı geliştirdikleri hikayelere de son vermeleri ve "hayatın başlangıcını açıklayabilme sorununa" geri dönmeleri gerekiyordu. (Elbette bu, hayatın kökenine dair akılcı ve bilimsel bir açıklaması olmayan Darwinistler için bir problemdir. Akılcı, bilimsel ve mantıklı hareket edenler evrenin ve canlılığın Yüce Allah'ın eseri olduğunu açıkça görmektedirler.) Darwin'in evrim ağacı tersine dönmüştü ve bu durum evrim teorisinin temel mantığına tamamen ters düşüyordu.
Üstün
yaşam formlarını, Allah'ın muhteşem yaratışını sergileyen Kambriyen patlaması,
Darwinistler tarafından halen suskunlukla karşılanmaktadır. Darwinistler, elde
edilen bu olağanüstü bulgular karşısında adeta sessizliğe gömülmüşlerdir ve
adeta bu bulgular hiç yokmuş gibi davranmaktadırlar. Yaşamın tarihi hakkında
kurguladıkları sayısız aldatıcı senaryoyu bilim dergilerinde birbiri ardınca
yayınlarken, 540 milyon yıl önceki bu büyük olayı hatırlatmamaya, bunun evrim teorisini
tamamen ortadan kaldırdığını hissettirmemeye çalışmaktadırlar. Bunu açıkça
yapmış ve tüm fosilleri saklamış olan Charles Doolittle Walcott, Darwinizm
aldatmacasının ne ileri boyutlara varabileceğinin en büyük delil ve
örneklerinden biridir.
Eğer
Darwinizm gerçekten bir bilim olsa, Darwinizm'i savunanlar da gerçek birer
bilim adamı olsalar, kuşkusuz bilimsel değeri bu denli büyük olan bulgular,
büyük bir keşif olarak ön plana çıkarılır ve alelacele bilimsel site, kitap ve
makalelere konu edilirdi. Bunun tam tersi bir yol izlenmesinin, somut bilimsel
bulguların özenle gizlenmesinin sebebi, Darwinizm'in bir bilim olmaması,
deccalin bir oyunu olarak ortaya çıkan sahte bir din olmasıdır.. Yalan üzerine
kurulu olan bu teori, sahtekarlıklarla canlı kalmaya çalışmaktadır. Kambriyen
fosillerinin gizlenişi, Darwinizm adına yapılmış bilim sahtekarlıklarından
sadece bir tanesidir.
Archaeopteryx, Darwinistlerin iddia ettiği gibi bir ara form değil, aksine iskelet ve tüy yapısıyla uçmaya son derece elverişli mükemmel bir kuştur.
1860
yılında Almanya'da bulunan Archaeopteryx adı
verilen kuş fosili, günümüz kuşlarından farklılık gösteren bazı özgün
özellikler içeriyordu. Ağzındaki dişler, kanatlarındaki pençeler ve uzun
kuyruğu Darwinistler tarafından spekülasyon malzemesi olarak kullanıldı ve kuş,
hiçbir bilimsel dayanak olmamasına rağmen, alelacele sürüngenlere benzetilerek
sürüngen-kuş ara formu olarak lanse edildi.
Oysa
bu iddiada büyük bir aldatmaca vardı.
Archaeopteryx'in Darwinistler tarafından
sahte bir ara form olarak efsaneye dönüştürülmesinden bir süre sonra fosil
kemikleri detaylı incelendi ve bu canlının sürüngenden kuşa hayali geçişi
gösteren "ilkel bir kuş" olmadığı, aksine iskelet ve tüy yapısının
uçmaya son derece elverişli olduğu, sürüngenlere benzetilen özelliklerin
tarihte yaşamış ve hatta günümüzde yaşayan diğer bazı kuşlarda da bulunduğu
ortaya çıktı. Darwinizm yanlısı Science
dergisi, bu gerçeği açıkça dile getirmişti:
Archaeopteryx muhtemelen ilk kuşlarla
ilgili olarak tüylerin ve uçuşun en eski kökeni ile ilgili pek bir şey
söyleyemez, çünkü Archaeopteryx,
modern anlamda, bir kuştur.56
Archaeopteryx farklı canlı türlerinin
özelliklerini taşıyan mozaik bir canlıdır. Mozaik canlılar, bilim adamları
tarafından kompleks yapılarıyla dikkat çeken ve birkaç türün farklı
özelliklerini barındıran canlılar olarak tanımlanmışlardır. Darwinistlerin Archaeopteryx üzerinde kullandıkları
aldatmaca da, bu fosilin bir mozaik canlıya ait olmasından kaynaklanmaktadır.
Oysa mozaik canlılar da, tüm diğer günümüz canlıları gibi kompleks özellik
gösteren yaratılış örnekleridir. Fransız biyofizikçi evrimci Pierre Lecomte du
Nouy bu konuyla ilgili şu itirafı yapmaktadır:
İstisnai
bir vaka olan Archaeopteryx'i gerçek bir ara form olarak değerlendirme yetkisine
sahip değiliz. Ara form derken, sürüngenlerle kuşlar gibi sınıflar veya daha
küçük gruplar arasındaki gerekli olan geçiş aşamalarını kastediyoruz. İki
farklı gruba ait özellikler sergileyen bir hayvan, eğer üzerinde geçişe dair
aşamalar bulunmamışsa ve geçişe dair mekanizmalar hala bilinmiyorsa, gerçek bir
ara form olarak kabul edilemez.57
Darwinist
çevrelerde bu itirafta bulunanların sayısı aslında oldukça fazladır. Sıçramalı
evrim aldatmacasını ortaya atarak gündeme gelen 20. yüzyılın en tanınmış
Darwinistlerinden Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge de Archaeopteryx'in bir ara form olarak kabul edilemeyeceğinde
hemfikirdirler.58 Jonathan Wells, "Dünyanın en
güzel fosili, Ernst Mayr'ın 'sürüngenlerle kuşlar arasında neredeyse en
mükemmel bağlantı' dediği numune, sessizce rafa kaldırıldı. Ve kayıp halkaların
araştırılması, Archaeopteryx hiç
bulunmamış gibi devam etmektedir."59
diye
belirtirken bu fosilin evrime delil teşkil etmediğini, bilim çevrelerinin
açıkça kabul ettiklerini dile getirmektedir. Fakat ilginçtir ki, Darwinist
bilim adamları tarafından açıkça itiraf edilmiş olmasına rağmen, Darwinist
yayınlarda Archaeopteryx fosili halen
bir ara form olarak tanıtılmaya çalışılmaktadır. Jonathan Wells bu durumu şu
şekilde izah eder:
Bazı
biyoloji ders kitapları Archaeopteryx'i
kayıp bağlantının klasik örneği olarak göstermeye devam etmektedir. Mader'in
1998 baskılı Biology adlı kitabı, onu
"sürüngenlerle kuşlar arasındaki geçiş bağlantısı" diye
nitelendirmektedir. William Schraer ve Herbert Stoltze'nin Biology: The Study of Life (Biyoloji: Hayatın İncelenmesi) adlı
kitabının 1999 baskısı da öğrencilere "pek çok bilim adamının onun
sürüngenlerle kuşlar arasındaki evrimsel bağlantıyı temsil ettiğine
inandığını" söylemektedir.60
Kuşkusuz
bu durum, bu büyük sahtekarlığın halen devam ettirilmeye çalışılmasından
kaynaklanmaktadır. Ellerinde herhangi bir ara form bulunmaması karşısında
Darwinistler teorilerinden vazgeçemeyeceklerinden, türettikleri sahte ara
formları koruma çabası içine girmektedirler. Archaeopteryx'in canla başla ve sahtekarca halen gündemde tutulmaya
çalışılmasının sebebi de işte budur.
Coelacanth'ın günümüzda yaşayan mükemmel bir dip balığı olması, bu balık üzerindeki tüm Darwinist spekülasyonları ortadan kaldırmıştır.
8.
"Coelacanth Denizden Karaya Geçiş Örneğidir" İddiası Bir
Sahtekarlıktır
Aslında
canlı bir dinozor bulunmuş olsaydı, bu çok daha az şaşırtıcı olurdu. Çünkü
fosiller Coelacanth'ın, dinozorların
sahneye çıkmasından 150-200 milyon yıl önce var olduklarını gösteriyor. Birçok
bilim insanının kara omurgalılarının atası olarak gösterdiği, en az 70 milyon
yıl önce yok olduğu sanılan balık, canlı bulunmuştu!61
Focus dergisinin Nisan 2003 sayısında yer
alan bu ifadeler, yıllarca bir ara form olarak tanıtılmış olan Coelacanth'ın (Latimera chalumnae) canlı örneğinin günümüz denizlerinde bulunması
karşısındaki şaşkınlığı, Darwinist bir ağızdan ifade etmektedir. Darwinistler,
1938 yılından önce Coelacanth fosili
üzerinde sayısız iddiada bulunmuşlar, canlının yüzgeçlerini "yürümek üzere
olan ayaklar", fosilleşmiş bir yağ kesesini de "ilkel bir
akciğer" olarak yorumlamışlardı. Fosil üzerinde yaptıkları türlü
spekülasyonlarla kayıp bir halkayı bulduklarını öne sürüyorlardı.
İşte
böyle bir anda canlı örneği ele geçen Coelacanth,
Darwinistler için büyük bir hayal kırıklığı oluşturdu. Bu ve -en sonuncusu 2007
Mayıs ayı olmak üzere sonrasında- günümüz denizlerinde ele geçen 200'den fazla
canlı Coelacanth, fosiller üzerinde
yapılan Darwinist spekülasyonları tamamen ortadan kaldırdı. Anlaşıldı ki Coelacanth, yaklaşık 150 cm boyunda,
oldukça gelişmiş bir yapıya sahip son derece kompleks bir dip balığıydı.
Üstelik canlı, 450 milyon yıllık tarihinde hiçbir değişim izi göstermemişti.
Bir başka deyişle, bugün mevcut olan komplekslik 450 milyon yıl önce de aynen
vardı.
Tüm
bunların bilimsel olarak anlaşılmasının ardından Coelacanth, yaşayan fosil örnekleri arasında yerini aldı ve ara
form olduğuna dair tüm iddialar geri çekildi. Darwinistler, üzerinde
spekülasyon yapmakta oldukları bir fosili daha ellerinden kaybetmişlerdi. Eğer
bu canlı günümüz denizlerinde bulunmamış olsaydı, tıpkı Archaeopteryx'de olduğu gibi bu fosil üzerindeki Darwinist
spekülasyonlar son bulmayacaktı. Canlı, sudan karaya geçişin en büyük
temsilcisi gibi tanıtılmaya devam edecek ve tartışmasız en iyi ara formmuş gibi üzerinde binlerce spekülasyon
yapılacaktı. Bu canlının bir ara form değil, mükemmel bir deniz canlısı
olduğuna dair gerçekleri ifade edenler ise Darwinistler tarafından canla başla
susturulmaya çalışılacaklardı. Tıpkı şu anda diğer ara form iddialarında olduğu
gibi.
Oysa,
hiçbir delile dayanmadan insanları aldatmak isteyenler, hiçbir sonuca
varamayacaklardır. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur:
Haberiniz
olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah'ındır. Allah'tan
başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekte)
uymazlar. Onlar yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminde
bulunarak yalan söylemektedirler.' (Yunus Suresi, 66)
Darwinizm,
gerçek bilimsel temellere ve gerçek bilimsel delillere dayanmadığı için,
uydurma kanıtlar sunarak taraftar toplamaya çalışır. Bunun için ise
Darwinistlerin elinde spekülasyon yapacakları malzemelerin olması yeterlidir.
Darwinistler, üzerinde spekülasyon yapabilecekleri soyu tükenmiş canlı
fosillerini alır, şekilden şekile sokar ve bunları ideolojilerine bir malzeme
olarak kullanırlar. Yıllar boyunca soyu tükenmiş olduğu için denizden karaya
hayali geçişin en ünlü örneği olarak tanıtılmaya çalışılan, fakat canlı örneği
günümüz denizlerinde bulunan Coelacanth,
bu sahtekarlığı yansıtan en önemli delildir. Darwinistler aynı taktiği diğer
canlılar ve insan için de kullanmaya çalışırlar. Elde ettikleri tüm fosilleri
görünümüne göre kategorilendirir ve kendi akıllarına göre istediklerine
"ara form" yakıştırması yaparlar. Oysa ara form dedikleri fosillerin
tümü, tıpkı Coelacanth gibi, mükemmel
ve kusursuz canlılara aittir.
Nitekim,
ara geçiş formu olarak lanse edilmeye çalışılan tüm fosillerin geçersizliği
ispat edilmiş, bunların soyu tükenmiş kompleks canlılara ait olduğu bilimsel
olarak kanıtlanmıştır. Konu insanın hayali evrimi konusuna geldiğinde ise,
spekülasyon malzemeleri genellikle soyu tükenmiş maymunlar veya geçmişte
yaşamış bazı insan kavimleridir. Şimdiye kadar öne sürülmüş tüm ara form
iddiaları, bu spekülasyon yöntemine dayanmaktadır. Örneğin Darwinistlerin
insanın hayali evrimine örnek olarak sunmaya çalıştıkları sayısız kafatasının,
soyu tükenmiş maymun veya insan ırklarına ait olduğu kesin ve bilimsel olarak
ispatlanmış ve söz konusu kafatasları bilimsel literatürden çıkarılmıştır:
- 1891 yılında bulunan ve Java Adamı olarak
isimlendirilen fosil ile 1923 yılında bulunan ve Pekin Adamı olarak
isimlendirilen fosilin 1939 yılında sahte birer ara geçiş formu olduğu
anlaşılmıştır.
- 1922 yılında bir ara form olduğu iddiasıyla
en büyük delil olarak sunulan ve Nebraska adamı olarak isimlendirilen tek bir
diş fosilinin 1927 yılında bir yaban domuzuna ait olduğu anlaşılmıştır.
- 1959 yılında bulunan ve Zinjanthropus
olarak isimlendirilen fosilin sıradan bir maymun olduğu anlaşılmış ve fosil
1970 yılında literatürden çıkarılmıştır.
- 1930'lu yıllarda bulunan ve 50 yıl boyunca
ara form olarak sergilenen Ramapithecus, 1981 yılında sıradan bir babun cinsi
olduğunun anlaşılmasıyla iptal edilmiştir.
- 1974 yılında Afrika'da bulunan Lucy'nin
1999-2000 yıllarındaki çalışmalar sonucunda geçersizliği anlaşılmış ve bu fosil
bilimsel literatürden çıkarılmıştır.
- 1924 yılında bulunan ve Taung çocuğu olarak
isimlendirilen kafatası fosilinin genç bir gorile ait olduğunun anlaşılmasıyla,
bu fosil de 1954 yılında iptal edilmiştir.
- 1984 yılında bulunan ve Homo Erectus türüne ait olarak
gösterilmeye çalışılan Turkana Çocuğu fosilinin, aslında 12 yaşında bir çocuğa
ait olduğu ve büyüdüğü zaman yaklaşık 1.83 m boyunda olacağı saptanmıştır.
Fosilin dik iskelet yapısı günümüz insanından farksızdır. Fosil hakkındaki tüm
spekülasyonların sahte olduğu anlaşılmıştır.
1. SAHTE Pekin Adamı | 5. SAHTE Zinjanthropus |
Reading
Üniversitesi jeoloji bölümünden evrimci L. B. Halstead, Nature dergisinde yaptığı bir açıklamada, bugüne kadar sözde
insanın evrimine delil gibi gösterilmeye çalışılan fosillerin hiçbir şekilde
insanın evrimine delil olmadığını ve bu yönde Darwinistlerin elinde hiçbir
bulgu bulunmadığını şu sözlerle itiraf etmiştir:
Bu
durum topluma ilk defa olarak şu gerçeği gösterir: İnsanın doğrudan atası olan
gerçek bir fosil yoktur. ... Ki bu yaratılışa inananların yıllardır savunduğu
şeydir.62
Biyolog
Lyall Watson, Darwinistlerin elinde insanın sözde evrimini kanıtlayabilecek tek
bir fosil delili bile olmadığını şu sözlerle ifade etmektedir:
Günümüz
maymunları örneğin, hiç yoktan var olmuş gibidirler. Dünleri, fosil kayıtları
yoktur. Ve dik yürüyen, tüysüz, alet yapabilen ve iri beyinli varlıklar olarak
günümüz insanlarının da gerçek kökeni, eğer kendimize karşı dürüst olursak,
aynı şekilde gizemli bir meseledir.63
Her
ne kadar Lyall Watson gerçekleri açıkça ifade etmekten çekinerek insanın
kökenini kendince "gizemli bir mesele" olarak nitelese de, insanın
kökeni gayet açıktır: Tüm canlılar gibi insanı da Allah yaratmıştır ve tüm
somut bilimsel bulgular da bu gerçeği teyit etmektedir. Tüm bunların yanı sıra
Darwinistler, ortaya çıkan yeni fosiller karşısında sürekli olarak zamanlama
problemi ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Sözde evrim için biçtikleri
tarihleri sürekli olarak "geriye çekmekte", fosillerin evrimi
reddettiğini gördükçe devamlı iddialarını değiştirmek zorunda kalmaktadırlar.
Örneğin yer katmanlarında bulunan 200 milyon yıllık insan ayak izlerinin yanı
sıra, Kretase (144 – 65 milyon yıl) dönemine ait katmanlarda bulunmuş olan
insan kemikleri, insanın 100 milyonlarca yıllık bir geçmişi olduğunu
göstermektedir.64 Bu tarihler, günümüz insanı için
evrimciler tarafından belirlenmiş olan yalnızca 50.000 yıllık zaman dikkate
alındığında kuşkusuz oldukça büyük bir farka işaret etmektedir. 2007 yılının
Ağustos ayında açıklanan yeni fosiller ise, Darwinistler tarafından Homo Erectus ve Homo Habilis olarak tanımlanan canlıların yan yana aynı dönemde
yaşamış olduklarını göstermiştir. Zamanlama problemi, insanın hayali evrimi
konusunda Darwinistleri açmazda bırakan önemli etmenlerden bir diğeridir.
Bütün
bu gerçeklere rağmen Darwinistler, söz konusu sahte fosilleri bilimsel birer
delil olarak göstermeye devam eder ve insanın evrimi masalını kendilerince
gerçeğe dönüştürmeye çalışırlar. Bilimsel olarak geçersizliği ispatlanmış
olmasına rağmen bu fosilleri halen bilimsel kaynaklarda ve okul kitaplarında
kullanmaya devam eder ve insanları aldatırlar. Yazar Hank Hanegraaff bu
aldatıcı yöntemi şu şekilde izah etmiştir:
Java
adamının Eugene Dubois adındaki Hollandalı tarafından 1891 yılında Java
adalarından birinde bulunduğu genel olarak bilinir. Pek bilinmeyen şey ise Java
adamının bir kafatası parçası, bir uyluk kemiği, üç diş ve oldukça geniş bir
hayal gücünden oluştuğudur. Bundan daha rahatsız edici gerçek ise, uyluk
kemiğinin kafatası parçasından 50 feet (15 km) ileride ve bir yıl sonra
bulunmuş olmasıdır...
...Genel
olarak Selenka Expedition olarak bilinen ve fosil araştırmalarının yapıldığı
süreç, Java Adamı ile ilgili varsayımların doğruluğunu göstermeye azimli olan
19 evrimciyi içeriyordu. Ancak söz konusu evrimcilerin hazırladıkları 342
sayfalık bilimsel bir raporda Java Adamının şüphe götürmeyecek şekilde insanın
evriminde hiçbir rol oynamadığı açıkça belirtilmiştir.
Bütün
bunlara rağmen, Times dergisi
şaşırtıcı şekilde Java Adamından utanmazca insanın evrimsel atasıymış gibi
bahseden "How Man Began" başlıklı makaleyi yayınlamıştır.65
İşte
Darwinist yayınlar bu şekilde Darwinist aldatmacanın bir parçası haline
gelirler. Önde gelen profesörlerin ve bilim adamların yazdıkları Darwinist
kitaplar da, gerçek bilimsel deliller yerine, tamamen aldatmacaya dayanan bu sahte
senaryoları tekrar etmektedir. Literatürden çıkarılmış, geçersizliği bilimsel
olarak ispatlanmış kafataslarının evrime delilmiş gibi halen gündemde tutuluyor
olmasının sebebi de bu aldatmacayı sürdürebilmektir. Evrimci zoolog Robert
Martin bu konuyla ilgili olarak New Scientist dergisine şunları söylemiştir:
Son
yıllarda çeşitli yazarlar insanın kökeni ile ilgili popüler kitaplar yazdılar.
Bunların tümü, gerçekler ve objektiflik yerine fantaziler ve subjektiflik
üzerine kuruluydu.66
Şu
anda, Darwinistlerin sözde insanın evrimine delil olarak gösterebilecekleri tek
bir kafatası, tek bir kemik parçası bile bulunmamaktadır. Bu gerçeği ikrar
edemeyen Darwinistlerin çürük yöntemi ise, sahte ara form fosilleri sunarak
aldatmacaya devam etmektir.
DİPNOTLAR
47. Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 172, 280
48. Wolfgang Smith, Teilhardism and the New Religion, A Thorough Analysis of the Teachings of Pierre Teilhard de Chardin, Rockford IL, Tan Books and Publishers, Inc. 1988, s. 8 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 181
49. Stephen Stanley, Macroevolution: Pattern and Process, San Francisco CA, W. H. Freeman, 1979, s. 39 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 153
50. Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 153
51. Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 152
52. Mark Ridley, "Who Doubts Evolution?", New Scientist, vol. 90, 1981, s. 831 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 152
53. http://www.nwcreation.net/fossilsliving.html
54. S. M. Stanley, The New Evolutionary Timetable: Fossils, Genes, and the Origin of Species, Basic Books Inc. Publishers, N.Y., 1981, s.71
55. Gerald Schroeder, "Evolution: Rationality vs. Randomness", http://www.geraldschroeder.com/evolution.html
56. Hank Hanegraaff, Fatal Flaws "What Evolutionists Don't Want You To Know", W Publishing Group, 2003 s. 19
57. Hank Hanegraaff, Fatal Flaws "What Evolutionists Don't Want You To Know", W Publishing Group, 2003 s. 22
58. Hank Hanegraaff, Fatal Flaws "What Evolutionists Don't Want You To Know", W Publishing Group, 2003 s. 22
59. Jonathan Wells, Evrimin İkonları, Gelenek yayınları, Ocak 2003, s. 131
60. Jonathan Wells, Evrimin İkonları, Gelenek yayınları, Ocak 2003, s. 130
61. Focus, Nisan 2003
62. L. B. Halstead "Museum of Errors", Nature, 20 Kasım 1980, s. 280 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 180
63. Lyall Watson, "The Water People", Science Digest, vol. 90, no. 5, Mayıs 1982, s. 44 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 181
64. F. A. Barnes, Desert Magazine, 38: 36-39, Şubat 1975 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 182
65. Hank Hanegraaff, Fatal Flaws "What Evolutionists Don't Want You To Know", W Publishing Group, 2003 s. 32-33
66. Robert Martin, "Man Is Not An Onion", New Scientist, 4 Ağustos 1977, s. 283 ve 285 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 181
Yorumlar
Yorum Gönder