3. Bölüm- Darwinistlerin Dünyayı Aldatma Yöntemleri 5/5
10. Darwinistler Maymunun İnsana Olan Benzerliklerini Kullanmaya
Çalışırlar
Daha
önceki satırlarda Darwinizm'in son derece basit bir mantığa dayandığını ve
canlılığı kendince yüzeysel ve basit açıklama eğiliminde olduğuna değinmiştik.
Darwinistlerin, bunun bir gereği olarak kullandıkları en önemli propaganda
malzemelerinden biri maymunlardır. Maymun, çeşitli anatomik özellikleri
nedeniyle gerçekten de insana benzer olarak yaratılmış bir varlıktır. İşte
Darwinistleri en çok aldatan ve Darwinistlerin de insanları en çok aldatmasına
sebep olan unsur bu benzerliklerdir.
Darwinistler
maymun-insan benzerliğini kullanabilmek için bir maymunu ön plana çıkarır ve
onun çeşitli davranışlarını, alet kullanımı, öğrenme yeteneği gibi
özelliklerini vurgulayacak çeşitli gösteriler yaparlar. Amaç, insanın maymun
soyundan geldiğine dair meşhur Darwinist aldatmacayı okuyucular için
kendilerince makul gösterebilecek bir kanaat oluşturabilmektir. Kimi insanlar
bu telkini almalarının ardından hayvanat bahçesine gittiklerinde veya
maymunlarla ilgili bir belgesel film seyrettiklerinde belli bir yönde kanaat
geliştirirler. Öyle ki, Darwinist aldatmacadan oldukça etkilenmiş olduklarından
gördükleri canlının "biraz gelişse, tıraş olsa, iyi beslense" rahatça
insana dönüşebileceğine dair basit bir mantıkla düşünmeye başlarlar. Birkaç
teknik benzerlik, Darwinist telkinin başarılı olmasına zemin sağlamaktadır.
İnsana benzer bazı ilkel davranış şekillerini öğrenmiş olan maymunlarla ilgili
programlar, defalarca Darwinist televizyon ve internet sitelerinde yayınlanarak
ön plana çıkarılır. Bir maymunun eğitildiğinde neler yapabileceğini gören ve
Darwinizm hakkında pek bir bilgisi olmayan bazı izleyiciler, gördüklerinin
üzerine verilen Darwinist telkinden dolayı tamamen yanlış bir bakış açısına
sahip olurlar. Maymunun sergilediği akılcı davranışlar, bu canlıların insanın
eski ataları olduğuna dair yapılan propagandayı güçlendirmek için defalarca
gösterilmektedir.
Oysa
bu, bir başka Darwinist aldatmacadır.
Maymunların
çeşitli özellikleri nedeniyle insana benzer özellikler göstermekte oldukları
doğrudur. Ama bu durum insan ile maymunun tamamen farklı canlılar olduğu
gerçeğini değiştirmemektedir. Maymun, Allah'ın izniyle bu dünya üzerinde var
olduğu sürece, maymundan farklı bir canlı olmayacak, ne kadar eğitilirse
eğitilsin insan gibi bir düşünme, algılama, yorum yapma, öngörülü olma, akılcı
davranma, muhakeme etme, planlı ve bilinçli hareket etme, konuşma gibi
özelliklere sahip olamayacaktır. Ne kadar yoğun tekrarlar yaparsa yapsın, bir
maymun hiçbir zaman uçak tasarımları yapamayacak, gökdelenler inşa edemeyecek,
şiir yazamayacak, laboratuvarlarda insanı inceleyemeyecektir. Ne kadar
eğitilirse eğitilsin, bir proje tasarlayamayacak, düşünüp planlayarak daha üst
bir medeniyet seviyesine ulaşamayacaktır. Çünkü maymun, Allah'ın kendisine özel
olarak verdiği anatomik özelliklere sahip, konuşma becerisinden ve en önemlisi
insanı insan yapan bilinç, akıl ve ruhtan yoksun bir varlıktır. Onun sadece
birkaç konuda yetenekli olması, insanın atası olduğuna dair iddianın kuşkusuz
ki hiçbir şekilde kanıtı olamaz.
Maymunlar, milyonlarca yıl da geçse asla sanat eseri meydana getiremeyecek, beste yapamayacaklardır. Çünkü bu canlılar, ruh sahibi değildirler.
Darwinistler bu iddiaları ortaya atarken, insan ve hayvan arasındaki en önemli farkı unutturmaya çalışırlar. İnsan, "benim" diyen, kendi varlığının farkında olan, ne için yaratıldığını, neden var olduğunu düşünebilen, muhakeme etme yeteneğiyle var olan bir canlıdır. İnsan bu sebeple diğer canlıların tümünden olağanüstü bir fark ile ayrılır. Anatomik özellikler ve beceriler, bunun yanında çok küçük bir ayırt edici niteliğe sahiptir. "Benim" diyen, varlığının farkında olan şuurlu varlık, hiçbir materyalist açıklama ile açıklanamaz. Hiçbir materyalist açıklama, kendi varlığının bilincinde olmayan, şuuru kapalı bir canlının, ruhu olan ve varlığının şuurunda olan bir varlığa dönüşümü hikayesini izah edemez. Darwinistler, bu bilim dışı açıklamaya istedikleri kadar sahte fosil deliller göstermeye kalksınlar (gösterilen tüm fosillerin sahte olduğu ortaya çıkmıştır), insandaki bilincin ve ruhun varlığına asla hiçbir şekilde açıklama getiremeyeceklerdir. İşte insanın sahte evriminden söz ederken ve bu konuda sayısız sahte kafatasını delil olarak dayatmaya çalışırken, Darwinistlerin tek değinmek istemedikleri ve onları tam anlamıyla çaresizliğe düşüren konu budur.
Bütün
bunların yanı sıra, Darwinistlerin en büyük delil sandıkları yetenek
gösterisinde, maymundan çok daha zeki özellikler sergileyen canlılar vardır.
Karga, arı, kunduz, termit gibi canlılar; kimi zaman maymunlardan çok daha
zekice ve çok daha beceri gerektiren davranışlar sergilemektedirler. Dolayısıyla
yetenek ve beceriye dayanan benzerlik iddiası, tümüyle yanıltmacadır.
Darwinistlerin
öncelikle insanı insan yapan; gördüklerinden, duyduklarından etkilenmesini,
onlar üzerinde düşünmesini, akıl göstermesini, saygı, sevgi, vefa gibi
anlayışlara sahip olmasını, muhakeme ve yargıda bulunmasını sağlayan
"ruh"un açıklamasını yapmaları gerekmektedir. Maddenin mutlak
varlığına inanan, insan bilincini yalnızca bir nöron yığını olarak gören bu
zihniyet, ruhun varlığı gerçeği karşısında tam anlamıyla suskundur.
Darwinistler uzun zamandır bilincin kökeni ve hayali evrimi hakkında çalışmalar
yapmakta, daha doğru bir deyişle bu konuda propaganda yöntemleri üretmeye
çalışmaktadırlar. Fakat maddesel varlığı olmayan bir kavramı madde ile
açıklayabilmeleri, hatta buna alternatif bir yorum getirebilmeleri imkansız
olduğundan, bu konu hakkında hiçbir iddiada bulunamamaktadırlar. Çünkü bilincin
kökeni, yani insanı insan yapan ruh, Allah'a aittir. Allah, Kendisi'nden bir
lütuf olarak bunu insana bahşetmiş ve onu diğer canlılardan, özellikle bu
yönüyle farklı kılmıştır. Darwinist aldatmaca, bu konuda çaresiz ve sessizdir.
Darwinistler sevgi, şefkat, merhamet, dostluk, vefanın asıl kaynağı olan ruhun varlığını açıklayamazlar. |
Allah
Kuran'da, insanı Kendi ruhundan yarattığını şöyle bildirmektedir:
Ki O,
yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.
Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra
onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de
kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 7-9)
11.
Darwinistler Görsel Telkinlerle, Yaptıkları Büyüyü Yaygınlaştırmaya Çalışırlar
Darwinist
yayınların neredeyse tümünde görmüşsünüzdür. Yıllar boyunca Nebraska Adamı
neredeyse en önemli evrim delili olarak tanıtılmaya çalışılmıştır. Bu hayali
varlığı tanıtan yazıların hemen yanı başında da çok tanıdık bir resim bulunur.
Hafif eğik yürüyüşlü bir maymun adam, karısı, yaşadığı ortam, elinde avlanacağı
silah vs. Resim o kadar detaylıdır ki, söz konusu hayali varlık hakkında
zihinlerde yeterli görünüm oluşmuştur. Fazla araştırma imkanı olmayan, konu
hakkında bilgisiz okuyuculara yönelik olarak Darwinist amaca ulaşılmıştır.
Darwinist aldatmacanın farkında olmayan okuyucular, ailesiyle birlikte ilkel
bir ortamda yaşayan bir maymun adamın varlığına kolaylıkla ikna olmuşlardır.
Oysa
bu gerçek değildir.
Nebraska
Adamı olarak insanlara tanıtılan bu hayali varlığın çıkış noktası tek bir
diştir. Daha önce detaylarını belirttiğimiz gibi, bu diş de bir yaban domuzuna
aittir. Yani insanlar üzerinde görsel telkinlerle oluşturulmaya çalışılan
kanaat, bir yaban domuzunun azı dişinden yola çıkılarak meydana getirilmiştir.
Her nasılsa bu domuz dişinden, hayali Nebraska Adamının ailesinin görüntüleri
sağlanmıştır. Bir başka deyişle, çok büyük bir hile yapılmış, insanlara aslında
açıkça yalan söylenmiştir.
Bu
telkin metodu halen devam etmektedir. Denizden karaya doğru ilerlemeye
başlayan, yüzgeçleri gitgide kollara dönüşmeye başlayan balık resmi, tamamen
hayal ürünü bir çizimden ibarettir. Darwinistler hiçbir delili olmayan böyle
bir geçişi insanlara inandırabilmek için yine aynı yöntemi kullanırlar. Bir
sahtekarlığı konu eden bilim dergisi veya bilim sitesinde, söz konusu haberin
yanında konuyla tamamen ilgisiz şekilde, gitgide dikleşen ve insana dönüşen
maymun şemasını koymak, konunun evrimle ilişkilendirilmesini sağlamaktadır.
Herhangi bir okuyucu, verilen bu haberi, görsel telkinlerle evrimin bir parçası
hatta bir delili olarak algılayabilir. Çoğu zaman söz konusu makalede yazanları
okumaz, ama burada yer alan evrimi çağrıştıran resim hafızasında kalır. Aynı
kişi, klonlama veya genom projesi haberlerinin yanına konan ve konuyla tamamen
ilgisiz olan evrim resimlerini de aynı telkinle alır. Genom projesindeki
herhangi bir bilimsel ilerleme, ona evrimin de sanki bilimsel olarak
delillendirildiği izlenimini verir.
İşte
bu sahte görsel telkin, tipik bir Darwinist propaganda yöntemidir. Psikolojik
telkin metodlarının en sık kullanılanlarındandır. Oysa bir kafatası fosili
üzerine gerçekleştirilen rekonstrüksiyonlar farklı sanatçıların farklı hayal
güçlerini yansıtan birer sanat çalışmasıdır sadece. Tıpkı Nebraska Adamı
örneğinde olduğu gibi.
Kuşkusuz
bunun bilimle hiçbir ilgisi yoktur. Bunların evrimle de hiçbir ilgisi yoktur.
Bilimsel delil getirmektense, sahte bir telkin yöntemi izlenmektedir, o kadar.
Jonathan
Wells bu Darwinist sahtekarlığı şu sözlerle örneklendirmektedir:
1972'de
Kenya'nın kuzeyinde bulunan meşhur bir fosil kafatası, üst çenenin kafatasının
geri kalanına yerleştiriliş şekli nedeniyle sürekli olarak görünüm
değiştiriyordu. Paleantropolog olan Alan Walker, Michael Day ve Richard Leakey
"1470 tarihli kafatasının" iki bölümünü incelerken, Roger Lewin
yapılan çalışmaların sayımını yapıyordu. Lewin'e göre Walker şunu söylemişti:
"Üst çeneyi ileri doğru kaldırabilir ve ona uzun bir yüz yerleştirebilirsin
ya da onun içine sokup yüzü kısaltabilirsin... Bunlardan hangisini yapacağın
gerçekte senin örgörülerine bağlıdır. İnsanların onunla ne yaptıklarını görmek
çok ilginç." Lewin, Leakey'in de hadiseyi yeniden hatırlattığını not
ediyor: "Evet onu bu şekilde tutarsan böyle görünür, şu şekilde tutarsan
başka türlü görünür."
Daha
son zamanlarda, National Geographic
dergisi, 1470 yıllı kafatasıyla aynı türe ait olduğu düşünülen yedi kemik
fosili kalıplarından dişi bir figürü yeniden yapmaları için dört tane sanatçıya
görev verdi. Sanatçılardan biri, alnı olmayan, alt ve üst çenesi gagalı bir
dinozorunkine benzeyen bir yaratık çizdi. Diğer sanatçı, nispeten iyi görünümlü
fakat garip şekilde uzun kollara sahip modern bir Afrikan-Amerikan bir kadın çizdi.
Üçüncü sanatçı, bir gorilinkine benzeyen kolları ve bir Hollywood kurdununkine
benzeyen yüzüyle sıska bir dişi çizdi. Dördüncü sanatçı ise, vücudu kılla
kaplı, ağaca tırmanan ve gorilinkine benzeyen kalın kaşlarının altından etrafı
gözleyen, boncuk gözlere sahip bir figür çizdi.
Bu
çarpıcı çizimler kümesi, tek bir fosil takımının çeşitli yollarla nasıl yeniden
yapılandırılabileceğini açıkça göstermektedir. Bazen, maymun-insan zincirine
eklenecek bir ara form arayışı, hangi çizim en uygunsa onu almayı tercih
edebilir.175
Klonlama işleminin, canlıların evrim geçirmesiyle bir ilgisi yoktur. Klonlamada, zaten Allah'ın yarattığı bir canlıdan alınan mevcut DNA, başka bir gene aktarılmaktadır. Ayrıca bu işlem, yüksek teknolojiyle donatılmış özel labratuarlarda, kontrol ve gözlem altında gerçekleştirilmektedir. |
Darwinistlerin bu sahtekarlığı kolayca yapabilmelerindeki sebep, soyu tükenmiş canlı fosillerini alıp, bunları diledikleri şekle sokup, istedikleri görünümde sunabilmelerindendir. Darwinistler ürettikleri bu rekonstrüksiyonları o kadar yoğun bir biçimde kullanırlar ki, ciltler dolusu bir evrim kitabı sırf bu sahte çizimlerden oluşabilir. Hatta bir doğa tarihi müzesinin materyal olarak sahip olduğu tek şey bu rekonstrüksiyonlar olabilir. İnsanlara yıllarca bu sahte çizimleri ve maketleri gösterir, bunların gerçekten yaşamış olduğuna dair telkin vermeye çalışırlar. Elbette bu müzeleri ziyaret eden pek çok kişi, profesörlerin ve bilim adamlarının denetiminde olan, devletin desteğini almış böyle bir tarih müzesinin sergilediği her şeyin yalan ve sahte olduğuna ihtimal vermemektedir. Hatta sırf bu sebeple gördüklerinden etkilenmekte, kafası küçük, çenesi büyük, eğik yürüyen, vücudu tüylerle kaplı bu hayali canlının tarihte bir zamanda mutlaka yaşamış olduğuna kanaat getirmektedir. Oradaki pek çok kişi, bu gösterilen sahte heykel ve resimlerin gerçekte hiçbir zaman yaşamadığını, bunların tamamının sahte olduğunu, bunu haklı çıkaran tek bir fosil kanıtı bile bulunmadığını, hatta tam tersine fosil kayıtlarının bu iddiayı tamamen yalanladığını bilmemekte, hatta bunu araştırmamaktadır bile. Karşılaştığı telkin öylesine güçlüdür ve bunu destekleyen öylesine kıdemli kişiler vardır ki, bunun doğruluğunu sorgulamak onlara mantıksız bile gelebilir. Fakat bu yolla sürekli aldatılmakta, sürekli olarak bir yalana ortak olmaktadırlar.
Doğa
tarihi müzelerine gidildiğinde, zaten genellikle fosillerden ziyade bu sahte
çizimler veya hayali maket varlıklar insanlara sergilenir. Darwinistler
fosilleri gösteremezler, çünkü fosillerin tümü mükemmel canlılara aittir. Fosillerin
tamamı, canlıların milyonlarca yıl öncesinde de, tam ve eksiksiz, mükemmel
canlılar olduklarını göstermektedirler. Dahası fosiller, günümüz canlılarının
milyonlarca yıl önce de var olduklarını ve hiçbir şekilde değişmediklerini de
göstermektedirler. İşte bu durum, paleontoloji müzelerinin tek kaynağı olması
gereken fosillerin devre dışı kalmasına sebep olmuştur. Fosillerin tümü
yaratılış gerçeğini ispat ettiğinden Darwinistler tam 300 milyon fosili
saklamışlardır. Asla sergilememiş, insanlara göstermemişlerdir.
Darwinistler,
çeşitli bilim dergilerini de görsel telkin malzemesi olarak kullanmaktadırlar.
Darwinist dergiler bilimsel delil sunamayacakları için asıl olarak propagandaya
ağırlık vermektedirler. Propagandanın en önemli gereği olarak göz boyayıcı bir
sayfa düzeni, kapak ve sayfalarda kullanılan renkler, kapak tasarımı, seçilen
fotoğraflar ve hitap şekli okuyucuya gereken mesajı vermek için yeterli
görülür. Bu görünümün altında gizlenen büyü, dergiyi alıp okuyan kişinin görsel
olarak derginin görünümünden ve içindeki resimlerden etkilenmesini ve içerik
olarak da kullanılan garip Latince terimlerin tesiri altında kalmasını
sağlamaktadır.
Reklamlardan
sinema filmlerine, müzik kliplerinden şarkı sözlerine, çizgi filmlere,
kitaplara, makalelere kadar her türlü fırsat bu büyünün bozulmaması için
kullanılır. Amaç insanların bazı kelimeleri ve cümle kalıplarını ezbere
bilmeleri ve görüntülere aşina olmalarıdır. Hayali maymundan insana geçiş
aşamaları, yalancı ara fosil görüntüleri, sahte ilkel insan canlandırmaları
hayatın her anını kaplamıştır. Gazete ve dergilerde küçük ya da büyük, bir
kelime olarak ya da kapsamlı bir şekilde, sürekli bu konu üzerinde durulur. Bu
şekilde insanların üzerindeki Darwinist büyünün etkisinin bozulmaması
amaçlanmaktadır.
Yaratılışa
karşı geliştirilen özel üslup, kendilerince yaptıkları alaycı tavırlar yine bu
büyünün etkisini tamamlayabilmek içindir. Allah inancına yönelik fıkraların,
yazıların, konuşmaların, karikatürlerin tümünün (Allah'ı tenzih ederiz) nedeni,
insanları Darwinist telkine alıştırabilmek amacını taşır. İnsanlarda, Allah
inancına olan her türlü eğilimi ortadan kaldırabilmek ve beyinlerinde
Darwinizm'in temelini atabilmek için yapılan bu çirkin gösteri, deccalin
oyununun bir parçasıdır.
Fakat
bu büyü artık bozulmuştur. Deccal destekçileri ise içine düştükleri durumu tam
anlamıyla kavrayamamaktadırlar. Darwinizm'in gerçek olmadığına dair delillerin
yalnızca bir kere anlatılmasının ardından bir insanın evrim teorisine olan
inancını sürdürmesi söz konusu olamaz. Bunu yapmak için, Darwinist propaganda
yöntemlerindeki gibi, karmaşık kelimeler, Latince terimler ve görsel telkinler
gerekmemektedir. Gerçeklerin tek bir kere, son derece sade bir dille anlatımı,
Darwinizm'in geçersizliğini gösteren delillerin tek bir kere gözler önüne
serilmesi yeterlidir. Hayatı boyunca Darwinizm telkinini almış bir insan bile,
bu inkar edilemeyecek gerçekler karşısında Darwinizm yalanına inanmayı
sürdüremez. "İnanıyorum" dese de bu doğru değildir, çünkü artık
gerçekleri bilmektedir. Bir insanın, kapkaranlık bir odanın içinde, perdenin
ardındaki Güneş'i yalnızca bir saniye görmesi yeterlidir. Oturduğu oda ne kadar
karanlık olursa olsun, artık bu kişiyi dışarıda gece olduğuna inandırmak
imkansızdır. Şu anda yaşanan durum da bundan farksızdır. Yıllarca son derece
başarılı zannedilen Darwinist telkinler, gerçeklerin yalnızca bir kere ve
bilimsel delillerle açıklanmasıyla ortadan kalkmış, tüm etkisini kaybetmiştir.
Rabbimiz,
deccale uyanların durumunu ayetinde şu şekilde haber vermiştir:
İşte
bunlar, kendilerini hüsrana uğratanlardır ve yalan olarak uydurdukları (düzme
tanrılar da) onlardan uzaklaşıp-kaybolmuşlardır. (Hud Suresi, 21)
12.
Darwinistler, İnsanlara "Sorumsuzluk" Telkini Verirler
Tarih
boyunca materyalizmin en büyük amacı, insanları bir Yaratıcı'nın varlığı
inancından uzaklaştırmak ve insana, bir maddeden fazla bir şey olmadığı
yalanını aşılamaya çalışmaktır. Buradaki amaç, insana sorumsuzluk telkini
vermek ve onu sözde evrim geçiren hayvandan başka bir şey olmadığına inandırmaktır.
Darwinizm, materyalist mantığın bir devamı olduğundan, bu telkini vermek
insanları Darwinizm'e daha fazla yaklaştırır. Çünkü sorumsuzluk duygusu, Allah
inancı tam kalbine yerleşmemiş olan insanlara cazip gelebilir. Sorumsuzluk
düşüncesi ile insanlar dünyanın zevklerine daha rahat sahip olabilecekleri
yanılgısına kapılırlar. Yaşamları boyunca Allah'a karşı yerine getirmeleri
gereken yükümlülüklerin farkında değilmiş gibi davranırlar. Allah'a ibadet
etmek, ahiretin varlığını düşünerek yaşamak, nefsin telkini olan kötülüklerden
sakınmak ve daima güzel ahlaklı olmak gibi Kuran ahlakının getirdiği
sorumluluklardan uzaklaşabileceklerine ve bu şekilde kendi akıllarınca rahat
edebileceklerine inanırlar. Oysa rahatlık olarak düşündükleri bu sistem, tam
tersine büyük bir sıkıntı kaynağıdır. Güzel ahlaktan kaçınarak rahat edeceğini
zanneden kişi, güzel ahlakı yaşamamanın verdiği manevi boşlukta sürekli sıkıntı
içinde yaşar. Bencil olunca güçlü olacağını, adaletsiz davranınca menfaat
sağlayacağını zanneden kişi, sürekli olarak bu çirkinliklerin acısını yaşar.
Gösterdiği kötü ahlak kendisine döner. Kimsenin kimseyi sevmediği, kimsenin
kimse için fedakarlıkta bulunmadığı, kimsenin kimseye vefa göstermediği,
kimsenin kimseyi koruyup kollamadığı, adaletin, şefkatin, merhametin olmadığı
bir ortamda yaşamanın maddi ve manevi kayıplarıyla ömrünü tüketir. Kısaca,
Darwinistlerin verdikleri sorumsuzluk telkini, bazı kimselerin zannettiği gibi
onların hayatını kolaylaştıran değil, tam tersine zorlaştıran, çirkinleştiren,
maddi ve manevi olarak onlara azap getiren bir hale dönüşür. Nitekim bugün pek
çok Batı ülkesinin yaşadığı sosyal çöküntü düşünüldüğünde bu gerçek daha iyi
anlaşılacaktır.
Tüm
bunlara rağmen düşünmekten kaçınan bazı insanlar Darwinizm'e inanmaya daha
yatkın hale gelebilirler. Çünkü bazı insanlar, kimi zaman yaşamlarının
"basitleştiğini" zannederek rahatlama eğiliminde olabilirler. Çoğu
kişiye hayvandan türeyen sorumsuz bir varlık olduğunu düşünmek sakıncalı
gelmemektedir. Darwinizm de tam olarak bunun gereğini yapar, insanı adeta bir
böcek veya bir sinek ile eşit tutar.
Evrimci
paleontolog Stephen Jay Gould, bu mantığı şöyle özetlemektedir:
İnsan,
hayatın devasa büyüklükteki çalılığında sonradan ortaya çıkmış, büyük ölçüde
tesadüfi minik bir sürgünü temsil etmektedir sadece.176
Ateist
Richard Dawkins'in destek verdiği çeşitli ülkelerde gerçekleşen otobüs
afişleri, söz konusu çirkin propagandanın çok net ve açık örneğidir. Dawkins'in
destekçiliğini yaptığı otobüs afişleri, ateizm telkinini vermekte ve böylelikle
kendince insanlara "sorumsuzca yaşamanın tadını çıkarmalarını"
öğütlemektedir. Fazla derin düşünmeyen bir insan bu çağrıyı oldukça gerçekçi
bulabilir ve söz konusu Darwinist telkin oldukça hızlı bir şekilde verilmiş
olur. Her şey öylesine basit izah edilmiştir ki, kişi, nasıl büyük bir
yanılgının içine düştüğünü, nasıl aldatıldığını fark etmez bile.
Oysa
bu afişler, büyük bir sahtekarlıktan, ciddi bir yanılgıdan ibarettir. Bir
insan, iman etmese de Allah'ın yüce varlığının delillerini sürekli görmekte, istese
de istemese de Allah'ın yarattığı kaderi yaşamaktadır. İman delilleri -
gerçekten görebilen ve akledebilen insanlar için - her yerdedir. İnsan,
yalnızca iman ve Allah sevgisiyle mutluluğa erişebilir, yaşadıklarından zevk
alabilir. Dünyadaki güzellikleri insana nimet olarak yaratan Allah, elbette
Kendisi'ni en fazla sevene ve Kendisi'ne en fazla yakın olana bu nimetlerin
güzelliğini ve zevkini tattıracaktır. İnkarcılar, nimeti de zevki de verenin
Allah olduğunu unuttuklarından, sorumsuz ve sınırsız yaşadıklarında mutluluğa
erişebileceklerini zannederler. Oysa Allah'tan gafil, sınırsız ve sorumsuz
yaşamak, onlara her zaman zulüm, sıkıntı ve yıkım getirmiştir. Nimetler belaya
dönüşmüş, alınacak zevkler daima hüsranla sonuçlanmıştır. Bu insanlar, Allah'a yakın
olmanın, Allah'a iman etmenin güzelliklerini düşünemediklerinden, nimetin
tümünü Allah'ın vereceğini kavrayamadıklarından, böyle sahte propaganda
yöntemlerinin başarılı olacağını zannetmektedirler. Oysa ne kendileri güzel ve
huzurlu bir hayat yaşayabilirler, ne de etraflarındaki insanları
etkileyebilirler. (Dawkins'in savunuculuğunu yaptığı ateist otobüs afişleri,
pek çok ülkede tepki görmüş, Finlandiya gibi bazı Avrupa ülkelerinde aşırı
tepki çektiğinden otobüs şoförleri boykota gitmiş, otobüs şirketleri bu
afişleri kullanmama kararı almış, halk tarafından söz konusu afişler
yırtılmıştır. Bunun sonucunda pek çok yerde söz konusu afişler yasaklanmıştır.177)
Bu
telkinin en yoğun verildiği bir başka yer ise okullardır. Bir yüksek okul ders
kitabı olan Biology, öğrencilere,
"hayatın doğası"nı öğrenirlerken şu düşünceyi akıllarında tutmaları
gerektiğini öğretir: "Evrim tesadüfidir ve tasarlanmamıştır".178 Üniversite
ders kitabı Life: The Science of Biology'i
okuyan öğrenciler ise şu ifadeyle karşılaşırlar: "Darwinci dünya görüşü,
sadece evrim süreçlerini kabul etmek değil, aynı zamanda evrimsel değişimin
nihai bir amaç veya duruma yönelik tasarlanmamış olduğu görüşünü de kabul etmek
anlamına gelir".179 Bir insanın tesadüfen var
olduğu yalanını, kör, şuursuz rastlantıların sonucu olarak var olduğu
aldatmacasını öğreten bir eğitim sistemi kuşkusuz genç zihinlerin anarşiyi,
çatışmayı, katliamı, ezmeyi, acımasızlığı, bencilliği makul gören son derece
tehlikeli fikirlerle zehirlenmesi demektir ve bu telkinleri alan insanların
istenilen şekilde yönlendirilebilmeleri de mümkün görünmektedir. Örneğin Douglas Futuyma'nın Evolutionary Biology adlı ders kitabının
öğrencilere öğrettiği yanılgı şudur:
Darwin'in
kör, amaçsız doğal ayıklanma yoluyla işleyen tesadüfi, amaçsız değişimler
teoremi, niçin'le başlayan neredeyse tüm sorulara devrimci yeni bir cevap
sunmaktadır. Çeşitli organizmaların varlıkları ve özelliklerinin bu tamamen
mekanik, metaryalist açıklamasının derin ve tedirgin edici anlamı, insan
davranışı dışında doğanın herhangi bir yerinde bir tasarı, amaç ya da hedef
bulunduğuna dair bir kanıta rastlamadığımızdır, buna ihtiyacımız yok zaten.
Futuyma
bilim dışı açıklamasına şöyle devam etmektedir:
Öncelikle
Darwin'in evrim teorisi, onu takiben Marx'ın materyalist tarih ve toplum
anlayışı (yetersiz ve yanlış olsa da) ve Freud'un insan davranışılarına yönelik
atıfları, öteden beri Batı düşüncesinin büyük ölçüde sahnesi olmuş mekanikçilik
ve materyalizm platformuna hayati bir dayanak sağlamıştır."178
Oysa
tüm bunlar büyük bir aldatmacadır.
Her nefis ölümü tadıcıdır. Bu gerçekten kaçış yoktur...
İnsan,
herşeyi basit ve bilinçsiz olarak algılayarak sorumluluklarından kurtulmuş
değildir. Sorumluluklarından kurtulma duygusu da insanları rahatlatıp mutlu
edecek değildir. İnsan bu duyguyu üzerinden attığında, bir anda dünya zevklerine
sahip olmayacak, bir anda tüm dertlerinden kurtulmayacaktır. Ateist ve
Darwinistlerin bilmedikleri veya kabul etmeyi reddettikleri önemli bir gerçek
vardır: Her şeyi Allah yaratır.
Dünyadaki nimetleri de, zevkleri de yaratan Allah'tır. Dolayısıyla insana
dünyadaki güzelliklerden zevk alma ve rahat yaşama hissini verecek olan da
Allah'tır. Allah dilerse, tüm nimetler, bolluk ve refahlık içinde bir
insana en derin mutsuzlukları ve azapları yaşatabilir. İnsan, tüm zevkleri
doyumsuz yaşamak için ne kadar çaba gösterirse göstersin, ona zevki ve mutluluğu
verecek olan yalnızca Allah'tır. İşte ateistlerin ve Darwinistlerin en büyük
yanılgıları bu gerçekten gafil olmalarıdır.
Sorumsuz
olduğunu düşünen bir insan, herkes gibi sürekli sevgi, rahatlık ve güven
arayışı içindedir. Ama kendisi gibi düşünen insanların oluşturduğu bir toplum
içinde bunların hiçbirine sahip değildir. Sorumsuz insan yaşamı boyunca, bir
gün mutlaka öleceğini unutmaya çalışır. Oysa sürekli ölümle muhataptır.
Etrafındakilerin ölümünü izler, hastalıklara, kazalara sürekli olarak şahit
olur. Bir böceğin ölümü bile kaçmaya çalıştığı ölümü ona mutlaka
hatırlatacaktır. Ölümü ne kadar inkar etmeye çalışsa da ölüm korkusu tüm
bedenini eninde sonunda kaplar. Etrafında ölen ve kendi inancına göre yok olup
giden insanlar için üzüntüye boğulur. Kendi bedeninin geçen zamana karşı
koyamadığını, sürekli ölüme doğru yaklaşmakta olduğunu inkar edememeye başlar.
Ölümü reddetmek ona rahatlık değil, tam tersine korku, endişe ve sıkıntı
getirir.
Sorumsuz
yaşamak insana aslında tüm sıkıntı ve zorlukların kapısını açar. Her şeyin
Allah'ın kontrolünde olduğunu takdir edemeyen bir insan gelecekten ölesiye
korkar. Tüm rızkın sahibinin Allah olduğunu takdir edemeyen bir kişi, hayatı
boyunca bir yerlerden kazanç sağlama hırsı peşinde olur ve neredeyse bütün
hayatı bu uğurda mahvolur. Allah'ın ahirette insanın tüm güzelliklere sahip
olabileceği eşsiz bir hayat yaratmış olduğunu bilmeyen bir insan, hep kendi
inandığı sistem içinde gerçek sevginin, gerçek dostluğun, gerçek vefanın
yaşanmasını bekler. Oysa gerçek sevgiye bu dünyada ancak Allah için yaşadığı
takdirde sahip olacaktır. Allah için yaşamadığı sürece hiçbir zaman bu
beklentisi karşılık bulamaz. Gerçek sevgi ve vefaya ulaşamadan ömrünün hızla
geçmekte olduğunu fark eder. Hiçbir geri dönüşü yoktur. Gelecekte olacakları
hep dehşet içinde bekler.
Kendi
inancına göre, yalnızca bu dünyadaki birkaç on yıla sahiptir. Ahiret inancı
olmadığından, birkaç on yıl sonunda "yok olacağını" düşünür. Yok
olacağını bile bile birkaç on yıl bu dünyada yaşamak insana nasıl bir mutluluk,
zevk ve huzur verebilir ki? Elbette veremez. İşte bu nedenle hiçbir ateist,
iddia ettiği gibi hayatın tadını çıkaramamakta, gelecekte kendisini nelerin
beklediğini yalnızca endişe ve korku içinde izlemektedir.
Böyle
bir insan, yaşamının sonuna geldiğinde, tüm hayatının boş ve sonuçsuz
beklentiler içinde geçmiş olduğunu fark edecektir. İşte sorumsuzluğun insana
getirdikleri bunlardır. Bir insan eğer ahireti ummuyorsa, başıboş ve tüm
değerlerden yoksun yaşamak istiyorsa, bunun korkunç sonuçlarıyla da er geç
karşılaşacaktır. Nitekim intiharlar, kavgalar, savaşlar, cinayetler,
katliamlar, hırsızlık, tecavüz ve yolsuzluklar, bu sorumsuz yaşamın birer
sonucudur.
Oysa
Allah, "İnsan, 'kendi başına ve
sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor?" (Kıyamet Suresi, 36) ayetinde
belirttiği gibi, insanı sorumsuz yaratmamıştır. İnsana huzur verecek olan,
insanı doğru ve güzel yaşamaya, endişe, korku ve sıkıntı duymadan bir hayat
geçirmeye yönlendirecek olan, yalnızca Allah korkusu ve Allah sevgisidir.
Allah'tan korkan bir insan, Allah'a hesap vereceğini bilir, vicdanına aykırı
yaşayamaz. Allah'tan korkan bir insan başkasına zarar veremez, kötü ahlak
sergileyemez, insanları rastgele varlıklar olarak kabul edemez. Allah'a güvenen
bir insan kendisini yaratanın, yaşatanın, kendisine rızık verenin, kendisine
sağlık ve güç verenin Allah olduğunu ve bunları yalnızca Allah'tan
isteyebileceğini bilir. Allah'tan korkan bir insan, Allah'ın yarattığı hayırlı
bir kadere tabi olduğunu, bu dünyada yalnızca imtihan edildiğini, asıl hayatın
ahirette Allah'ın takdir edeceği sonsuz bir yaşam olduğunu bilir. İşte bu
nedenle bu dünyada sürekli olarak bir çaba içindedir. Allah'a karşı sorumlu
olduğunu, Allah'a hesap vereceğini, Allah'ın kendisini başıboş ve sorumsuz
yaratmadığını bilir.
Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler.
Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir.
(Hac Suresi, 74)
Nimetler
onun için sevinç vesilesidir, nimetlerin hakkını verecek, onlardan zevk alacak
olan da yalnızca iman edenlerdir. İnsanlar zevklerin tümünü sınırsız olarak
yaşadıklarında tatmine ulaşacaklarını zannederler. Oysa bu sınırsızlık,
nimetlerden bıkma, hatta iğrenme aşamasına getirir insanı. Zevk almayı
beklediği güzellikler, insan için bir anda belaya, külfete dönüşür. Ama
nimetleri Allah için sevmek, Allah yarattığı için nimetlerden zevk almak başka
bir ruh halidir. Bunu yaşayan bir insanın aldığı zevk olağanüstüdür. Ve bu
bilinçte yaşamanın karşılığı, Allah'ın dilemesiyle, dünyada ve ahirette güzel
bir yaşamdır. Allah ayetlerinde şöyle bildirir:
Haberiniz
olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.
Onlar iman edenler ve (Allah'tan) sakınanlardır. Müjde, dünya hayatında ve
ahirette onlarındır. Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük
'kurtuluş ve mutluluk' budur. (Yunus Suresi, 62-64)
13.
Darwinistler, "Darwinizm ile Allah İnancı Çelişmez" Aldatmacasını
Telkin Ederler
Darwinizm'in
temelini materyalizm oluşturur. Materyalizm yanılgısına göre madde sonsuzdur ve
maddenin üzerinde herhangi bir güç yoktur. Bir başka deyişle materyalizm, tüm
evreni oluşturan madde üzerinde ona hakim olan, onu sürekli kontrolü altında
tutan üstün bir Yaratıcı'nın varlığını reddeder. (Allah'ı tenzih ederiz.)
Maddenin mutlak varlığı ön kabulüyle ortaya atılmış olan Darwinizm'i ayakta
tutma çabasının, bu çaba için bütün aldatmacaların, sahtekarlıkların göze
alınmasının tek nedeni, tüm varlıkları üstün ve güçlü bir Yaratıcı'nın
yarattığı gerçeğinin kabul edilmesini engellemeye çalışmaktır. Darwinistler son
150 yıldır bu çabanın peşinde olmuşlar, bunun için mücadele etmişlerdir.
Darwinizm'in sahte bir din olarak benimsenmesinin en büyük sebebi işte budur.
Ancak
bu gerçek insanlardan genellikle gizlenir, çünkü bu durum geniş halk
kitlelerinin Darwinizm'e sempati duymasını engelleyecektir. Özellikle Allah'a
iman edip derin bir saygı duyan, inançlı insanlar üzerinde olumsuz bir etki
uyandıracaktır. Darwinizm'in Allah inancına karşı bir teori olması, Darwin
döneminde de dindar kesimlerinin tepkisini çekmiş, teori dönemin insanları
tarafından kolay benimsenmemiştir. Benimsenmeye başlanması, Darwinist telkinler
ve propagandalar sonucunda olmuştur. Şu anda da okullarda insanın maymundan
geldiğini, dinozorların havalanıp uçmaya başladığını öğrenen insanlar, evrim
teorisinin zararsız bilimsel bir teori olduğu kanısındadırlar genellikle.
Teorinin gerçek yüzünden ise habersizdirler. Dünya üzerindeki dinsizliğin,
dikta yönetimlerinin, savaşların, katliamların, zalimliğin, dejenerasyonun,
terörün, ülkemizde Mehmetçiğimizin şehit edilmesinin temel sebebinin
bilimsellikten uzak bu sapkın teori olduğunu bilmemektedirler.
Yeryüzündeki vahşetin tek sebebi Darwinist eğitimdir. Dünyanın barış ortamı olabilmesi için tek şart, Darwinist telkinlerin temelinden yok edilmesidir.
Darwinistler
de savundukları dogmanın gerçek yüzünü gizlemeye çalışırlar. İşte bu nedenle,
Allah'a iman eden kitleleri yönlendirebilmek, Darwinizm'i kendilerince zararsız
gösterebilmek ve onların da desteğini kazanabilmek için Darwinizm'in dinle çelişmediği
yalanını yaymaya çalışırlar. Bu yolla taraftar kazanacaklarına ve evrim teorisi
karşısında yapılan fikri mücadelenin daha zayıflayacağına inanmaktadırlar. Bu
amaçla ortaya attıkları "evrimsel yaratılış" yalanı, son derece
mantıksız ve tutarsız olmasına rağmen, el altından desteklenmekte, Darwinistler
tarafından sürekli gündeme getirilmektedir. Hatta bunun için, Darwin'in
kendisinin bile dindar bir kişiliğinin olduğu aldatmacasına başvurulmaktadır.
Ateist ve Darwinist Richard Dawkins, bu konuda görev yapan bir Darwinist
lobinin varlığını şu sözlerle itiraf etmektedir:
Özellikle
oluşturulmuş bir çeşit evrimi koruma lobisi var. Bunların büyük bir çoğunluğunu
ateistler oluşturuyor. Ama bu kişiler, gözü dönmüş şekilde, ortalı ve makul
dindarlarla dost olmak istiyorlar. Ve bunu yapabilmenin tek yolu, evrim ile din
arasında hiçbir uyuşmazlık olmadığını söylemektir. 179
Oysa
evrim ile din hiçbir şartta hiçbir şekilde bağdaşamaz. Darwinistler, kendileri
Allah'a inanmadıkları, tesadüfleri ilahlaştırdıkları (Allah'ı tenzih ederiz), yaratılış gerçeğine
tamamen karşı oldukları ve bu uğurda mücadele yürüttükleri halde, bir anda
Allah'ın kainatı evrimle yarattığı aldatmacasının en büyük savuncusu haline
gelirler. Oysa Darwinistler, materyalizme olan bağlılıkları nedeniyle, Allah
inancını hiçbir zaman kabul etmezler. Darwinist olmak, Allah inancını
reddetmeyi de beraberinde getirir. Bir insanın, bilimsel hiçbir delili olmayan,
tesadüfleri ilahlaştıran bu pagan dininin destekçisi olmasının tek nedeni
Allah'ın varlığını reddedebilmektir (Allah'ı tenzih ederiz). Ve Darwinistlerin,
insanları Allah inancından uzaklaştırabilmek için yapmayacakları şey yoktur.
İşte bu sebeple, bu
aldatmacaya karşı dikkatli olunmalıdır!
Gazeteci
Larry Witham, Darwinizm'in sahte bir din olduğunun açıklandığı ve Darwinist
diktatörlüğün baskı ve dayatmalarının anlatıldığı Expelled
"No Intelligence Allowed" belgeselinde konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır:
Evrim
teorilerinin tümünde kesin olarak iddia edilen şey, ya Allah'ın olmadığı
(Allah'ı tenzih ederiz) veya Allah'ın, yarattıkları üzerinde hiçbir kontrolü
olmadığıdır (Allah'ı tenzih ederiz). Bu sebeple, doğal olarak, pek çok
evrimcinin de söylediği gibi, evrim,
ateizm için en güçlü araçtır.180
İşte
Darwinistler, Allah inancını kesin olarak reddettikleri halde, insanlara karşı
bu çirkin oyunu oynarlar. Oysa bu çirkin aldatmacaya inananlar, şu gerçeği
düşünememektedirler: Yüce Allah kuşkusuz tüm varlıkları çeşitli vesilelerle
yaratmaya kadirdir. Rabbimiz, dilerse canlıları evrimi vesile edip de
yaratabilirdi. Fakat böyle yaratmamıştır. Tüm varlıklar, yeryüzü üzerinde
yoktan var olmuşlar, yoktan yaratılmışlardır.
Fakat
Kuran'da evrime işaret eden tek bir ayet dahi yoktur. Kuran'a göre tüm evren ve
canlılar, Rabbimiz'in "Ol" emri ile yaratılmıştır. Allah, indirdiği
tüm ilahi dinler ile insanlara, tüm kainatı yoktan, tek bir emir ile
yarattığını ve ona dilediği biçimde şekil verdiğini bildirmiştir. Nitekim
yeryüzündeki delillere baktığımızda da yaratılışın, Kuran'da tarif edildiği
şekilde olduğunu görürüz. Bulunan her canlı fosili mükemmeldir. Aniden,
mükemmel görünümleriyle ortaya çıkmış ve hiçbir değişime uğramamışlardır.
Canlılar, milyonlarca yıl boyunca değişmemişlerdir. Canlılığın cansızlıktan
oluşma ihtimali yoktur. Tek bir proteinin bile tesadüfen var olması
imkansızdır. Olağanüstü komplekslikteki canlı türlerinin birbirine dönüşümleri
gibi bir iddia, bilimsellikten tamamen uzaktır. Bir canlıya yepyeni, faydalı
bir bilgi ekleyecek bir mekanizma yoktur. Bilim, tüm canlıların proteinlerine,
hatta atomlarına kadar muhteşem bir kompleksliğe sahip olduklarını, aniden
ortaya çıktıklarını ve birbirlerine dönüşmediklerini kesin ve reddedilemez
delillerle ortaya koymuştur. Dolayısıyla Allah'ın evrimle yarattığına dair bir
iddia, büyük bir yalandır, Darwinist aldatmacanın bir parçasıdır. (Konuyla
ilgili detaylı bilgi için bakınız, Harun Yahya, Kuran Darwinizm'i Yalanlıyor)
Yaratılmış
olan her şey Allah'ın yüce kudretinin bir delilidir. Kuran'da pek çok ayette,
Allah'ın bu üstün yaratışı haber verilmiştir:
Gökleri
ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar
verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi,
117)
Şüphesiz,
Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı,
sonra ona "Ol" demesiyle o da hemen oluverdi. (Al-i İmran Suresi, 59)
O,
gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun "Ol" dediği gün (her
şey) oluverir, O'nun sözü haktır. Sur'a üfürüldüğü gün, mülk O'nundur. O, gaybı
ve müşahede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar
olandır. (Enam Suresi, 73)
Onu
istediğimizde herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca "Ol"
demekten ibarettir; o da hemen oluverir. (Nahl Suresi, 40)
Gökleri
ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmağa kadir değil mi? Elbette
(öyledir); O, yaratandır, bilendir. Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri
yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi, 81-82)
Günümüzde
bilim, materyalist-evrimci iddianın geçersizliğini göstermektedir. Evrim
teorisinin iddiasının aksine, çevremizi saran her bir yaratılış delili kainatta
tesadüfe asla yer olmadığını insanlara kanıtlamıştır. Eğer yeryüzünde Allah'ın
evrimi vesile ederek yarattığına dair deliller bulunmuş olsaydı ve Allah
Kuran'da bunu bize bildirseydi, "Rabbimiz evrimle yaratmış" düşüncesi
elbette inananlar tarafından hemen kabul edilir ve savunulurdu. Ancak Allah
Kuran'da "Ol" emriyle yarattığını haber vermektedir ve evrimle
yaratışa dair hiçbir ayet yoktur. Üstelik, kesin ve net olarak evrime dair tek
bir bilimsel delil bulunmamaktadır. Şu durumda gerçekler açıktır. Göklerin,
yeryüzünün ve tüm canlı varlıkların incelenmesi ile ortaya çıkan her detay
Allah'ın büyük güç ve kudretinin birer delili niteliğindedir. Tüm varlıklar,
ulu Rabbimiz Allah'ın emri ile bir anda, yoktan yaratılmışlardır. Kuşkusuz
yaratmak için Allah'ın sebeplere ihtiyacı yoktur. (Allah'ı tenzih ederiz.)
Darwinistlerin kavramaları gereken en önemli nokta budur. Allah bir ayetinde
şöyle buyurur:
Allah,
kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni
görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim Rabbim diriltir ve öldürür"
demişti; o da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. (O zaman)
İbrahim: "Şüphe yok, Allah Güneş'i doğudan getirir, (hadi) sen de onu
batıdan getir" deyince, o inkarcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah,
zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (Bakara Suresi, 258)
Allah'ın
evrimle yarattığı telkinini vermeye çalışanlar, cinlerin ve meleklerin nasıl
yaratıldıklarını da açıklamalıdırlar. Bu kişiler, meleklerin ve cinlerin yaratılışı
konusu gündeme gelince suskun kalırlar. Allah cinlerin ve meleklerin
yaratılışını ayetlerinde bildirir:
Andolsun,
insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. Ve Cann'ı da daha
önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık. (Hicr Suresi, 26-27)
Hamd,
gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan
Allah'ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, herşeye güç
yetirendir. (Fatır Suresi, 1)
İnsanın
ve canlıların evrimle meydana geldiğini iddia edenler, nurdan yaratılmış
meleklerin, ateşten yaratılmış cinlerin oluşumunu elbette ki evrimle
açıklayamazlar. Allah'ın kadrini takdir edemeyen, Allah'ın tüm sebeplerden münezzeh olduğunu
fark edemeyen ve Rabbimiz'in her şeyi sadece "Ol" emriyle yarattığını
kabul edemeyen insanlar için meleklerin ve cinlerin varlığı, tüm sahte
iddiaları ortadan kaldırır. Çünkü cinlerin ve meleklerin varlığı şu açık
gerçeği ortaya çıkarır: Melekler ve cinler evrimle yaratılmadıkları gibi, insan
da evrimle yaratılmamıştır.
Darwinizm'i
körü körüne savunanlar, Kuran'da belirtilen Hz. Musa (a.s.)'ın asasının yılana
dönüşmesini ve Hz. İsa (a.s.)'ın çamurdan yaptığı kuşun canlanmasını asla
açıklayamazlar. Yüce Allah Hz. Musa (a.s.)'ın asasının yılana dönüşmesini
ayetlerinde şu şekilde haber verir:
Dedi
ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan
yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var." Dedi
ki: "Onu at, ey Musa." Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o
hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş). (Taha Suresi, 18-20)
Biz de
Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir
de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor.
(A'raf Suresi, 117)
Hz.
Musa (a.s.)'ın dayanıp ağaçtan yaprak düşürdüğü asası, Allah'ın emri ile bir
anda canlı, üreyen, beslenen, mükemmel, tam ve kusursuz bir yılan haline
gelmiştir. Bir tahta parçası, Allah'ın dilemesiyle anında mükemmel bir yılana
dönüşmüştür. Bu delil, Kuran'da evrim teorisine delil olduğu iddiasını kesin
olarak ortadan kaldırmaktadır. Rabbimiz, dilemesiyle, Hz. İsa'nın çamurdan
yaptığı kuşu canlı bir kuşa dönüştürmesini ayetinde şu şekilde haber verir:
Allah
şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla.
Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de
insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle
çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona
üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle
iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun.
İsrailoğulları'na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar,
"Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları'nı
senden geri püskürtmüştüm." (Maide Suresi, 110)
Hz.
İsa (a.s.)'ın çamurdan yaptığı kuş, Allah'ın izni ve dilemesiyle bir anda
canlı, mükemmel, tam ve kusursuz kanat yapısı ile uçabilen, üreyebilen,
beslenebilen kuşa dönüşmektedir. İşte bu yoktan yaratılış, Darwinistlerin asla
açıklamasını yapamayacakları büyük bir mucizedir. Ve yeryüzündeki tüm
canlıların yoktan yaratılışına bir delildir.
Tüm
bunların ortaya koyduğu açık bir sonuç vardır. Evrim ile Allah inancıyla
çelişmediğini iddia eden Darwinistler,
aslında dindar insanları büyük bir aldatmacaya sürüklemeye çalışmakta, onların
samimi inançlarını istismar etmek için uğraşmaktadırlar. Bugün Allah inancının karşısındaki en büyük
tehlikelerden ve en büyük karşıtlardan biri Darwinizm'dir. Darwinizm doğrudan
Allah inancına karşı mücadele halinde olan deccalin en etkili ve en geniş çaplı
oyunudur. Allah inancına sahip samimi dindarların, bu tehlikeyi görüp buna
karşı yoğun bir ilmi faaliyet içinde olmaları gerekmektedir. Bu büyük tehlikeyi
zararsız sanıp onun destekçisi olmak, tehlikeyi daha da büyütecek, Allah
inancına karşı mücadele halinde olan tehlikeli bir akıma destek sağlayacaktır.
Unutulmamalıdır ki, Darwinizm, sahte ve sapkın bir pagan dinidir ve yegane
amacı, insanları dinsizliğe sürüklemektir.
DİPNOTLAR
177.
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=155211&cat=180&dt=2009/06/26
178. Miller and Levine, Biology
179. Pirves, Orians,
Heller ve Sadava, Life: The Science of Biology
180. Jonathan Wells, Evrimin İkonları, Gelenek yayınları,
Ocak 2003, s. 190-191
181. Ben Stein, Expelled "No Intelligence
Allowed", 2008
182. Ben Stein, Expelled "No Intelligence
Allowed", 2008
183. Nicholas
Comninellis, Creative Defense,
Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 252
184.
http://tempsreel.nouvelobs.com/actualites/sciences/vivant/20090703.OBS2955/les_etudiants_et_la_connaissance_de_levolution_les_reac.html
Yorumlar
Yorum Gönder